Dökülenler-1

Yazdığın bu özünde hüzün gizli metnini okurken bana da bir kıyısının vurduğunu hissettim,
sonra dolabıma baktım kağıtlarımın olduğu...

Sen yalnız değilsin,yalnız olsaydın okurken
satırlarımı hatırlatamazdı cümlelerin..

Ya yazar insan,karalar kağıtları,
ya da alır eline fırçayı sürer tuvallere,
ya da melodilerde arar haykırışlarını..

Amaç her zaman aynıdır,birilerine duyurmak
hissiyatını..Aslında duyurmaktan da öte,anlatabilmek sıhhatlice..

Birileri her ne kadar "anlıyoruz"dese de,bilirim ki..

Yazılanları herkes okuyabilir,lâkin yazarın yazdığı o anı tam anlamıyla hiç kimse
idrak edemez,bazen bırakmalı o duygu ve duyuları bahsettiğin rüzgara,ya rüzgar vurur şakaklarına,ak ak olmuş
 saçlarına .

 belki de henüz alken vurur
 yanaklarına,kim bilir..

Kader.

              Gönle çakılan ya da çakılmadan sökülen bir çivinin bıraktığı iz gibidir bazen
,aslı orada olmasa da bir parçası oradadır,olması gerekenler ve mevcudiyetler,ya da olunmak istenenler,bastırılmış duyguların dışarıya sadece
 gönül dilinden vurulmaya çalışılması,sonu hüsran ve hayal kırıklığı..

 Mehmet Akif`in de dediği gibi kelimeler mi kifayetsiz acaba,yoksa bizler mi ürkeğiz bilmiyorum..

Bahsindeki yalnızlık güzel aslında,eğer değeri bilinirse,her ne kadar şikayet etse
de o satır başlarından ve o esrarlı gözlerin varlığından,onsuz da olmaz..Dertsizlik
en büyük derttir gözümde,hayaller ve kırıklıkları süsü.. Geriye kalan morarmış göz altları
ve çökmüş bir çehre,
heyhat.

               Peki nedir diyor aklımdan bir sual,nedir o heyecanı canlı tutan?

                 Mendil satan bir çocuğun gözlerinin içiyle sevinçle bakıp,kelam etmeden
 teşekkür etmesi mi.

Beni bir gülüş kadar mutlu eden bir müteşekkirlik
 simgesi yok ,olmayacak da..

Hayatın kıyısında gezinmek güzel,dertten
tasadan uzak-belki- Lâkin hayat denizinin dalgalarıyla boğuşan, yenik düşen
 insanları bir cankurtaran edasıyla kurtarmak da yoruyor insanı,hele ki
sizi bir hekim sanıyorlarsa,belki de herkesten iyi yüzebilecekken o denizlerde
bizler,uzak kalıyoruz uçsuz bucaksız okyanuslara,gemimiz su alıyor nedense
her zaman,belki de liman olmalı,o denizlerde boğuşan sandallara kucak açmalı,
nedenleri olmalı bu çehrenin yalnızlıktan daha sert.

Çok zor değil bir yüzücü olmak hem,bir kere deneyip mutlu olmuştum,cüretkâr bir gülümsemem dahi olmuştu,hiç akmayan gözlerime aldırmadan.

           Mevsimler senin,kendi düşlerinin,ki uzak değiller hayata,tabir-i caizse
mika-il`i sen ol dünya-yı kebirinin öyleyse,hiç geçmesin o mevsimler..Her gecenin ertesi bir
sabahtır unutmamak gerek,her ne kadar ikisi arasındaki tek fark bir flörasan
 ışığı olsa da..

Şuan gece ve insanlar uyuyorlar,biz uyumuyor değiliz,
uyuyamıyoruz,sebebi meçhul,bu meçhuliyet mevsimlerimizde gizli,açığa vurmak
 zor değil aslında,velakin gizemli esrarlı gözlerden çok gizem kısmı
ilgilendiriyor bizi,bu yüzden geceleri bir baykuş edasıyla dans ediyoruz ütopik hayallerle.

Bir filmli evin camından dışarıya ve içeriye bakan iki insan gibi hayat,bizler
içerdeyiz.Onları ve olan biteni görüyoruz ve etraf kararıyor,onlar ise ne kadar
baksalar da gözlerimize,asla göremeyecekler..

İnsanlara "Çıkar o gözlerindeki pembe gözlüğü" demeden evvel filmlerimizi çıkarmamız gerekliliği üzerine düşünüyorum.

         Duygular düşlerde,çünkü orada kaldılar artık,renk verebilecek ne lalemiz,ne gülümüz kaldı,
ekecek tohumlarımız olsa da ceplerimizde dolu dolu,kararlılıkla hasat toplayabileceğimiz
fevkalade bahçelerimiz yok bizim,bu yüzden hapisiz düşlere.. Bazen,hatta şuan,çıkıp da bir
 salıncağa binsem diyorum,kaysam gökkuşağını kaydırak yapıp,insem gökyüzünden kanatlanıp,
ama ne gökkuşağımızda siyahdan ve beyazdan başka bir renk,ne de uçabilecek sağlam
kanatlarımız kaldı geriye.

             Biçare,matem mi tutmalıyız bu şarkıların dokunmasına,yoksa sevinmelimiyiz
yalnız olmadığımıza kestiremiyorum,ancak emin olduğum bir şey var,ne hüzün,
ne gece,ne dar sokaklar,ne başkalarına ait olan yıldızlar,ne de ağaçlara
 kazanmış sevdalar bitirebilir içimizdeki "belki" umudunu,bizler gibi niceleri
vardır belki de,kim bilir nerde,hangi yola yolcu,hangi gönle hasret,kim bilir üstadım,kim bilir.

                 Günebakan edasıyla her sabah güneşe,her gece toprağa bakmak olur mu hiç?
 Ya da pollyannacılık oynayacak uzunlukta gıpta ile yaşanılır mı hayat? İnişleri
olacak,çıkışları olacağı gibi,lakin yorgun ayaklarımız çıkmakta zorlanıyor
 besbelli.Yeteri kadar yorulunca dibe oturup kalmaktan korkuyorum hayatın
kasvetinden çok,düştüğümde beklediğim beni tutup kaldırabilecek elin gelmeyecek
 oluşu düşündürüyor beni.. Her ne kadar aşığı olsam da yalnızlığın,gölgesini
göremeyişim korkutuyor beni güneşli günlerde,bırakıp gitti mi diye
sorguluyorum amansız bir kara sevdanın içinde körkütük aşık bir gencin,
ölmeden evvel son sözlerini hatırlıyorum."Nerede benim vazgeçilmezim".
 
         Hayaller kırıldığında,benzeri olmasa dahi bir yenisi kurulabiliyor elbet;
ama bizi düşürecek bir dal da kalmadığında ıssız tenhalara uçup o hayal
göğünde kaybolma riskimiz de var,ağacımızı değiştirmenin veyahut bizi
dürtebilecek keskinlikte başkalarıyla aynı ağacı paylaşmanın vakti zannımca
gelecek,son çaremiz güvenmek,çünkü o tenhalar pek de tekin değiller,
aç köpekler ve balıkları belirdi aklımda birden.

              Peki ya bizimle aynı mevsimde hiç bir insanın barınamayacak oluşu?
Bizim sert yağmurlarımıza ve kasıp kavuran sıcağımıza kim dayanabilir?
 Nasıl ve kime,neye doğru yürümeli,doğruyu yanlışı bize gösteren bir
 etik var toplumun :) Peki ya bihaberse bu etik,edepten,hayadan,cesaretten,
saygıdan,zerafetten,sanattan ve hepsini toplayan alınteri zanaattan?
Değilsek biz bu dünyanın insanları,aradığımızı bulamayacak oluşumuzun
farkında oluşumuz,içimizdeki o küçük umut damlasını da yitirmemize sebep olmaz mı.. Garip :)

             Keşke fazla olmasaydık da bizi bulmasalarda yerli yersiz diyorum bazen,hatta
bazen onlardan olmayı bile istiyorum,sık sık dile getiriyorum,bazen
düşünüyorum,sonra vazgeçiyorum.Hekim olmayı hasta olmaya tercih ediyorum,
ancak koca bir deliler hastanesinin tam orta yerinde buluyorum kendimi,bazen
ben de aralarına katılıyorum,gece yine ben oluyorum,çöküyor hüzün gözlere,düşlere,sözlere..
Şikayet etmek ne haddime,şükür halime. Lakin bir hekim daha lazım mutual olarak
 tedavi olabileceğimiz beraber gönüllerimize.

             Eğer tüm sonlar böyle olacaksa razıyım bitsin her şey,bir ömrü hür ve mutlu
geçirmiş bir ihtiyarın saçındaki ak teller kadar azizim şuan,kelamın kalbe karşı
biçareliğine tezat tam manasıyla anlatmanın,belki de anlatmaya çalışmanın
 heyecanını,bir söyleşi uzvunda buluşturduğunuz için teşekkürlerimi sunar,
hayırlı sabahlar dilerim,görüşmek üzere,selametle Facebook sayfası,beğenin,biz de yolumuzu bulalım.



<

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder